Türkiye siyasi argümanlardan mesleki terimlere kadar uzanan geniş bir yelpazede derin kavram kargaşalarının yaşandığı bir ülke. Bu kavram kargaşasının etkilerini hem siyasi arenada hem mesleki platformlarda sıkça gözlemliyorum.

Üniversite yıllarımdan beri adı bile bu kavram kargaşasının göbeğinde olan bir mesleği icra etmeye çalışıyorum.”Pazarlama” Üniversiteden sonra tamamen kendi isteğim doğrultusunda birazda tırmalayarak kendi sektörünün en büyük şirketlerinin pazarlama ve iş geliştirme departmanlarında çalıştım. Amacıma ulaşmam açısından güzel gibi gözükse de ailem için zor bir süreçti. Yakın çevremiz, aile dostlarımız aileme Ahmet ne iş yapıyor diye sorduklarında “mühendis ya da doktor” yerine pazarlamacı dediklerinde karşı tarafta nedeni bilinmeyen bir şekilde yüzlerine kadar yansıyan derin bir “ vah vahhh” ifadesi beliriyordu.

Hatta ne yalan söyleyeyim zaman zaman ben bile çevremdeki bazı kişilere – eğitimli kişilerden bahsediyorum- mesleğimi, algılatmakta zorluk çektiğim zamanlar olmadı değil.

Tam da kavramlar ve pazarlamaya gelmişken kendi sektörümün bir kavram fabrikası olduğunu söyleyebilirim.Gün geçmiyor ki yeni bir kavram yeni bir kelime girmesin pazarlama sözlüğüne bunun nedenlerinden biride Pazarlamanın teknolojiyle paralel olarak değişen ve gelişen bir alan olması evet her sektör için geçerli bu ama pazarlamada çok daha yoğun yaşanıyor. Örneğin; Bundan 10 yıl önce İphone gibi bir cihazdan söz edilemeyeceği için onun için geliştirilen aplikasyonlar ve aplikasyonların reklam mecrası olarak kullanımdan söz edilemezdi ya da internette içeriğin gelişmesi ve zenginleşmesiyle birlikte çoğalan sosyal mecraların bir reklam mecrası, aracı olarak kullanımdan da bahsedilmezdi. Mesleğim gereği bu kavramlara aşina olmama rağmen benim bile takip etmekte zorlandığım zamanlar oluyor.

Çalıştığım kurumlarda da rastladığım handikaplardan biride bu kavramları araç değil amaç olarak gören yöneticiler sadece çalıştığım kurumlarda değil gözlemlediğim diğer kurumlarda şirket yöneticilerin direk pazarlama departmanına ya da çalıştığı ajansa gidip "web 2.0 yapmak istiyorum, community yaratmak istiyorum, sosyal ağlarda aktif olmak" istiyorum diye başlayan bir istekler silsilesinden bahsediyorum.

Web 2.0 platformunda ya da sosyal medyada başarılı olan firmalar öykünen bu yöneticilerin gözden kaçırdğı en önemli noktalardan biride aslında bu başarılı firmaların en temel pratiği uyguluyor olmaları yani müşteriyi dinlemeleri , ihtiyaçlarını görmeleri ve bunu uygun çözümler üretmeleri. Bu bahsettiğim süreç bu kavramların çıkmasından 100 yıl öncede uygulanıyordu bundan 100 yıl sonrada başka başka kavramlar adı altında uygulanacak. Müşteriye ulaşmak için farklı araçlar kullanacağız belki dolayısıyla kavramlarda değişecek fakat kurumların ulaşmak istediği amaç ve bunun gerçekleşmesi için geçerli kurallar pratikte aynı kalacak.